Borderline sebebi nedir ?

Ozkul

Global Mod
Global Mod
“Borderline’ın nedeni ne?” demeden önce: Belki de ‘neden’ değil, ‘nasıl oluyor’ demeliyiz

Uzun süredir forumda bu konuyu konuşmayı istiyordum. “Borderline kişilik bozukluğu neden olur?” sorusu bana hep çok dar geliyor. Çünkü bu mesele sadece biyolojik, sadece psikolojik ya da sadece toplumsal bir mesele değil. Farklı yaklaşımların birbiriyle çeliştiği ama aynı zamanda birbirini tamamladığı, oldukça karmaşık bir alan. Bu başlıkta, konuya hem veriye yaslanan, analitik bakış açısından hem de duygusal, insan hikâyelerine yakın bir pencereden bakalım istiyorum. Çünkü kimine göre borderline bir beyin kimyası meselesi; kimine göre bir sevgi açlığı, bir çocukluk travması, bir toplumun empati açığının tezahürü.

1. Biyolojik / Nöropsikiyatrik Yaklaşım: “Kimyasal bir dengesizlikten fazlası değil mi?”

Biyolojik yaklaşımı benimseyenler, borderline kişilik bozukluğunun genetik yatkınlık, beyin yapısındaki farklılıklar ve nörotransmitter dengesizlikleriyle açıklanabileceğini öne sürüyor. Özellikle serotonin ve dopamin sistemindeki düzensizliklerin duygusal dalgalanmalara ve dürtü kontrol sorunlarına zemin hazırladığına dair ciddi araştırmalar var.

MRI taramalarında, amigdala (duygusal tepki merkezi) ve prefrontal korteks (kontrol ve karar verme alanı) arasında anormal bir iletişim gözlemlenmiş durumda. Bu da kişinin duygusal olarak aşırı tepkiler vermesine, ama aynı anda bu tepkileri düzenlemekte zorlanmasına yol açıyor.

Bu yaklaşımı savunanlar genellikle “kişisel zayıflık” argümanını reddeder. Onlara göre borderline, irade eksikliğinden değil, sinir sistemi farklılıklarından kaynaklanır. Ancak bu yaklaşımın eleştirisi de net: insanı bir laboratuvar nesnesine indirger, duygusal bağlamı ve yaşanmışlığı görmezden gelir.

2. Psikodinamik / Çocukluk Temelli Yaklaşım: “Sevilme hakkına dair ilk inanç nerede kırıldı?”

Birçok psikoterapist, borderline’ın köklerini erken dönem bağlanma bozukluklarında bulur. Çocuğun sevgiye, ilgiye, onaya aç kaldığı, bazen istismar ya da duygusal ihmal yaşadığı aile ortamları… Sevgi tutarsız olduğunda, çocuk “beni ya tamamen sev ya da hiç sevme” diyen siyah-beyaz bir duygu düzenine alışır.

Yetişkin olduğunda da bu kişi, sevilme ihtiyacını yoğun bir korkuyla taşır. Birini kaybetme ihtimali bile “ölümcül” hissettirebilir. Duygusal yakınlıkla kaygı arasında gidip gelir, ilişkilerinde aşırı idealizasyon ile ani nefret arasında savrulur.

Bu yaklaşım, borderline’ı bir “hastalık” değil, bir savunma biçimi olarak görür: Çocuğun bir zamanlar hayatta kalmak için geliştirdiği bir psikolojik zırhın yetişkinlikte artık işe yaramayan hâlidir. Ancak eleştirisi de şu: geçmişe fazla saplanır, bugünün nörolojik gerçekliğini göz ardı eder.

3. Sosyokültürel Yaklaşım: “Toplum da bir ebeveyn değil mi?”

Toplumsal düzlemde bakanlar için borderline, bireysel bir patoloji değil, modern çağın ürünü. Parçalanmış aile yapıları, yüzeysel ilişkiler, sürekli performans baskısı, “duygularını sakla” kültürü… Tüm bunlar, insanın duygusal bütünlüğünü korumasını zorlaştırıyor.

Toplumun empati yerine “kendini yönet” söylemi, özellikle hassas yapılı bireylerde derin bir yalnızlık yaratıyor. Borderline davranışları, aslında “beni fark et” diye atılmış çaresiz sinyaller.

Sosyokültürel açıdan bakarsak, borderline’ı yalnızca bireyin sorunu olarak değil, bir çağ hastalığı olarak da görebiliriz.

Ama burada da bir risk var: Toplumu suçlayarak bireyin iyileşme sorumluluğunu bulanıklaştırmak. Çünkü sistem eleştirisi değerli olsa da, terapi odasında iyileşmeyi yine bireyin kendisi üstlenmek zorunda.

4. Erkeklerin ve Kadınların Yaklaşım Farkı: “Objektif veri mi, duygusal bağ mı?”

Forumlarda fark etmişsinizdir: erkek kullanıcılar genelde “kanıt”, “tanı ölçütü”, “biyolojik mekanizma” dilinde konuşur. Kadın kullanıcılar ise “acı”, “bağlanma”, “empati” ekseninde düşünür. Bu fark sadece kültürel değil, düşünme biçimiyle de ilgili.

Erkek bakış açısı genellikle şu yönde ilerler: “Veri ne diyor?”, “Bu rahatsızlığın tedavisi kanıtlandı mı?”, “Nörolojik açıklama ne kadar güçlü?”

Kadın bakış açısı ise şunu sorar: “Bu insan neden bu kadar acı çekiyor?”, “Bu davranışın ardında hangi duygusal ihtiyaç yatıyor?”, “Toplum bu kişiyi nasıl yalnız bıraktı?”

İki yaklaşımı birleştirdiğimizde tablo tamamlanıyor: Biri mekanizmayı, diğeri insanı görüyor. Biri laboratuvarın soğuk ışığında, diğeri duyguların sıcak karmaşasında gerçeği arıyor. Gerçek ise muhtemelen tam ortasında bir yerde duruyor.

5. Tedaviye Bakış: “İyileşmek mi, uyum sağlamak mı?”

Borderline için etkili tedavi yaklaşımları arasında DBT (Dialectical Behavior Therapy), şema terapi, ve EMDR öne çıkıyor. DBT özellikle duygusal düzenleme ve kriz anlarında farkındalık yaratmayı hedefliyor. Ancak iyileşme burada “normalleşme” değil, “kendini anlamayı öğrenmek”.

Bazı uzmanlar borderline’ın tamamen “geçmeyeceğini”, ama kişi kendi duygusal dalgalanmalarıyla yaşamayı öğrendiğinde hayat kalitesinin ciddi şekilde artabileceğini söylüyor.

Bu noktada forumda tartışılabilecek önemli bir soru da şu: Toplum, duygusal farklılıkları olan insanlara uyum göstermeye hazır mı, yoksa sadece “düzelmelerini” mi istiyor?

6. Forumda Tartışmayı Alevlendirecek Sorular

- Borderline bir “bozukluk” mu, yoksa toplumun duygusal derinlikten korkusunun yansıması mı?

- Bir insanın sevgiye bu kadar aç olması hastalık mı, yoksa aşırı mekanikleşmiş bir dünyanın doğal tepkisi mi?

- Eğer genetik yatkınlık varsa, çevre bu kaderi ne kadar değiştirebilir?

- “İyileşmek” kelimesi sizce duygusal olarak doğru mu, yoksa bu insanlara haksız bir baskı mı yüklüyor?

- Bir borderline bireyle ilişki yürütmek neden bu kadar zor? Empati mi eksik, sınırlar mı bulanık?

7. Sonuç: Bir etiketi değil, bir insanı tartışalım

Sonuçta “Borderline neden olur?” sorusunun tek bir yanıtı yok. Çünkü insan tek katmanlı bir varlık değil. Beyninin biyolojisiyle ruhunun hikâyesi, toplumun yapısıyla bireysel kaderi birbirine karışıyor.

Bazı insanlar doğuştan daha hassas bir sinir sistemine sahip olabilir, ama o sinir sisteminin nasıl şekilleneceğini belirleyen yine çevre, aile, toplumsal bağlardır.

Belki de soru şu olmalı: “Borderline’ı anlamak bize ne öğretebilir?”

Çünkü bu mesele sadece bir tanı değil; modern insanın duygusal bütünlüğünü koruma mücadelesinin aynası.

Forumdaşlar, sizce asıl neden nerede yatıyor? Beyinde mi, kalpte mi, yoksa toplumun sessizliğinde mi?

Yorumlarınızı bekliyorum — biraz bilimle, biraz yürekle, bolca tartışmayla…